Pazartesi günü akşam, Süreyya Operası’nın kapanış konserindeydim. Ünlü piyanist Gülsin Onay ve keman çalan oğlu Erkin Onay müthiş bi konser verdiler. Anne-oğul resmen döktürdüler. Hele Gülsin Onay piyanonun başında ayin yapıyor da birazdan havalanacak zannettim. Dün akşam ise herkese nasip olmayacak bir konsere gittim. Dünyaca ünlü keman virtüözü Itzhak Perlman’ın konserindeydim. Piyano da ise Rohan De Silva vardı. Itzhak Perlman kemanına, Rohan De Silva piyanosuna dokunduğunda tam olarak şunlar oldu:
Piyano kemana ilk görüşte âşık olurken, keman piyanonun karşısında şefkatli olmakla şehvetli olmak arasında sıkışmış kadınlar gibi süzülmeye başladı. Piyano aşık oldu, keman süzüldü, salondaki herkes aynı anda nefesini tuttu ve ben tam o an gözlerimi kapattım ve daha önce hiç görmediğim sokaklarda koşmaya başladım. O kadar hızlı ve o kadar yavaş koşuyordum ki hem her şeyi düşünüyor hem de hiçbir şey düşünemiyormuş gibi hissediyordum. Koşarken çaresizliğin sesi var mıdır diye düşündüm. “Çaresizliğin sesi olsaydı neye benzerdi” acaba dedim. “Tanrı’da şuan beni koşarken görüyor ve kemanla piyanonun aşkına tanık oluyor mudur” diye sordum. Sonra birden bire Ahmet Altan’ın şuan okumakta olduğum son kitabına gitti aklım. Onun o muhteşem şeyleri yazarken müzik dinleyip dinlemediğini merak ettim. Eğer şuan burada yanı başımda olsa bu ana tanıklık ederken ne yazardı sorusunun cevabını koşarken ölesiye merak ettim. Koşmaktan yorulunca uykum geldi. Bu sefer uyumayı düşündüm, uyurken dinlediğim müzikleri de… O an kemanla piyano napıyorlardı bilmiyorum ama bana bir şey oldu ve uyurken elini tutmadığım kimseye güvenmediğim geldi aklıma. Uyurken elini tuttuğum kişileri düşündüm, sonra onların yüzlerini gözlerime, seslerini de kulaklarıma getirdim. O an sanırım keman piyanonun içine girmesine izin verdi ve ben hiçliğin sesini duyduğuma yemin edebilirdim. Aklım bunun hiçlik olduğuna inanırken, gözlerim ve burnum sanırım öyle olmadığını düşündü. Eğer öyle olsaydı neye ağladığımı bilmeden ağlayamazdım değil mi?. Aklım başka şeye, burnum ve gözlerim bir başka şeye inanırken, kemanla piyano sevişirken, ben kesinlikle Tanrı’nın da bu konsere bilet aldığına inandım…İlk önce piyano sustu, sonra büyülü keman, sonra insanlar nefes aldı, en sonunda da ben gözlerimi açtım.O an dünya gözüme her zaman göründüğünden daha güzel görünüyordu…
*****Lütfen çocuklarınızı çok küçük yaşta böyle büyülü şeyleri dinletmeye götürün. Bu hayatta mutlu olabilmelerini sağlayabilecek en büyük hediyeyi yani “hayal kurma becerisini” verin onlara…